Kehribarın gerçek olduğu nasıl anlaşılır ?
Kehribar yanar mı, kehribar kokar mı gibi sorularınızın cevabı bu yazıda :)
İyi okumalar diliyorum...
Kehribar Hakkında
27 Ocak, 2012
Kehribarın değerlilik özelliği,[hide] yaşı, gömülme şartları ve meyadana geldiği ağaç türüne bağlı olarak değişirek kıymet kazanır.
Kehribar, amorfda dediğimiz şekilsiz olup, saydam, yarı saydam veya opak yani bir nevi ışığı geçirme olarak algılayabileceğimiz olabilir. Genelde tortu kalıpları içinde genellikle düzensiz topak, nodül yani yumru, sarkıt veya damlacık şeklinde bulunur.
Kehribar bir mineral olmadığından sabit bir kimyasal formulü olmamakla birlikte ancak C10 I H16 I O4 şeklinde bir kompozisyon tipi verilebilir. Yapısındaki ana elementler olan C%67-87, H%8.5-11, O%15, S%0-0.46 oranlarında olduğu kabul edilir. Özgül ağırlığı 1.05-1.30 gr/cm3 tür. Tamamen saydam kehribarın özgül ağırlığı 1.1 gr/cm3 tür. Beyaz renklisinin özgül ağırlığı 0.90-0.96 gr/cm3 tür ki özgül ağırlığı 1 olan saf suda yüzebilir. Kehribar %10 oranında tuz bulunduran suda yüzecek kadar hafiftir.
Kehribar, amorfda dediğimiz şekilsiz olup, saydam, yarı saydam veya opak yani bir nevi ışığı geçirme olarak algılayabileceğimiz olabilir. Genelde tortu kalıpları içinde genellikle düzensiz topak, nodül yani yumru, sarkıt veya damlacık şeklinde bulunur.
Kehribar bir mineral olmadığından sabit bir kimyasal formulü olmamakla birlikte ancak C10 I H16 I O4 şeklinde bir kompozisyon tipi verilebilir. Yapısındaki ana elementler olan C%67-87, H%8.5-11, O%15, S%0-0.46 oranlarında olduğu kabul edilir. Özgül ağırlığı 1.05-1.30 gr/cm3 tür. Tamamen saydam kehribarın özgül ağırlığı 1.1 gr/cm3 tür. Beyaz renklisinin özgül ağırlığı 0.90-0.96 gr/cm3 tür ki özgül ağırlığı 1 olan saf suda yüzebilir. Kehribar %10 oranında tuz bulunduran suda yüzecek kadar hafiftir.
(Kehribar tuzlu suda yüzebilir)
Sertliği Mohs sertlik cetveline göre 2.5-3 tür. Kehribarın sertliği, özgül ağırlığı ve kimyasal formulü bulunduğu jeolojik koşullara bağlı olarak lokasyondan lokasyona küçük farklılıklar gösterebilmektedir. Sertlik Baltık bölgesinde 2-2.5, Dominikte 1-2 olup Burma (Myanmar) da 3 civarındadır. Yapısında sıkça bulunabilen succinic asitin formulü ise COOH(H2)2COOH15 şeklindedir.
Turuncu, sarı, kırmızı, kahverengi, konyak rengi, bal rengi, altın rengi, kemik rengi, siyah, renksiz, mavi ve yeşil renklerde bulunabilir. Kehribarın 256 farklı renk tonu katalog haline getirilmiştir.
Kehribar hafifçe ısıtılırsa reçine kokusu duyulur, 150 °C' e kadar ısıtılırsa yumuşar, 375 °C civarında ise parlak, dumanlı bir alevle, hoş bir çam reçinesi kokusu çıkararak yanar. Bu özelliği nedeniyle, Almanlar kehribarı bernstein yani yanan taş olarak adlandırmışlardır. Isıtılan kehribar rengini değiştirerek kızıllaşması sebebinden dolayı günümüzde işlenen kehribar kimyasal tepkimeden dolayı renk değişimine sebep olmaktadır buna günümüz tabiri ile renk alma denilmektedir.
Kehribarın çözücü maddelere karşı direnci olduğundan, tamamen erimez. Çözücü maddelere göre erime oranları şöyledir:
Potasyum - alkol solüsyonu %40-45, Kloroform %24, Alkol %23, Eter %18-23, Metil alkol %13, Benzol %10 .
Kehribar fluoresandır. UV ışığı kehribara tutulursa ışıldar. Ana fluoresan renkleri sarı, mavi, yeşil ve turuncudur. Fluoresanın yoğunluğu kehribar tiplerinde farklı olabilir. Dominik kehribarı mavi ışıldar.
M:Ö 600'lü yıllarda Milet'li Thales kehribarın yünlü kumaş, post gibi yüzeylere sürtüldüğünde kıvılcım çıkarttığını görmüş, sonra onun saç teli, saman, odun kıymığı gibi hafif maddeleri kendine çektiğini gözlemiştir. Bu özellik 2000 yıl gizemini korumuş ancak 1600'lerde Dr. William Gilbert kehribarların manyetik özelliğini araştırmış ve eski Yunan'da kehribarın ismi olan ''Elektron'' dan esinlenerek elektrik sözcüğünü ilk kullanan bilim adamı olarak tarihte yerini almıştır.
Doğal kehribar morfolojik olarak çok farklı biçimlerde olduğu gibi, boyut olarakta çok değişiktir. Mesozoyik (Triyas, Jura, Kretase) döneminden elde edilen kehribar hem az bulunur hemde genelde 1-2 cm. Büyüklüğü geçmez.Yaşlı kehribarları oksidasyon, sıcaklık, basınç ve erozyonun fazlaca etkilediği düşünülmektedir. Genelde küçük parçalar halinde bulunan kehribarın 1 kiloyu aşan örnekleri çok enderdir. Bazen Berlin Natural Science Museum da bulunan örnekte olduğu gibi, Baltık bölgesinin bilinen tek parça en büyük Kehribarı 47 cm. uzunluk ve 9.817 kiloluk bir büyüklüğe erişebilir. Bu örnek 1860 yılında Stettin / Polonya'da bulunmuştur.
Fluoresans : Bazı maddeler, bir dış kaynak tarafından 'Örn. Ultraviolet lambası' uyarılınca, aldığı enerjinin bir kısmını absorbe ederek uyarılmış hale geçerler. Işınlama kesilince uyarılmış halden temel hale dönerken ışın yayınlarlar. Işınlama kesildikten sonra maddenin yayınladığı ışın kısa süreli ise fluoresans, uzun süreli ise veya ender olarak ışık kaynağına gerek olmadan (Örn. Fosfor) kendisi ışıldamaya devam ediyorsa fosforesans olayından söz edilir.)
Dünyanın her yerinde, farklı özelliklerde kehribar çeşitleri bulunmaktadır. Görsel olarak incelenen kehribarın, çoğunlukla hangi lokasyona ait olduğu uzmanlarca anlaşılabilmektedir. Dünyada 150 kadar farklı kehribar tipi bilinmektedir. Bu farklılıklarından dolayıda rengi, ışıltısı, sıcaklığı, kokusu, statik elektrik özelliği süs taşları arasında kehribarı özel kılmıştır.
Saydamlık ve yarı saydamlık, ağacın cinsi, reçinenin akışı ve damlamasıyla ilgili olduğu bilinir ve kehribar parçasında, kurumuş reçine üzerine yayılan taze akışkan reçinenin oluşturduğu seviyeler gözlenebilir.
KEHRİBAR FARSÇA KAH-I RÜBA KELİMESİNDEN GELMEKTEDİR. SAMAN ÇEKEN ANLAMINA GELİR. ÇOĞUNLUKLA TAŞ ZANNEDİLEN KEHRİBAR, ASLINDA ÇAM AĞAÇLARININ FOSİLLEŞMİŞ REÇİNESİDİR. GÜNÜMÜZDE ARTIK VAR OLMAYAN BAZİ ÇAM AĞAÇLARININ REÇİNELERİNİN TOPRAK ALTINDA KALDIKTAN SONRA UÇUCU BİLEŞENLERİNİ YİTİRİP KİMYASAL DEĞİŞİKLİĞE UĞRAMALARİ SONUCUNDA OLUŞMUŞTUR. ESKİ DEVİRLERDEN BERİ TAŞ OLUDUĞU DÜŞÜNÜLEN KEHRİBARIN İLK KEZ 1767 YILINDA BİTKİ KÖKENLİ OLDUĞU İLERİ SÜRÜLMÜŞTÜR. 1811 YILINDA SCHWEİZER ADLI BİR ARAŞTIRMACI İSE, KEHRİBARIN FOSİL NİTELİĞİNİ SAPTAMIŞTIR. BUNLARI İZLEYEN ARAŞTIRMALAR SONRASI, KEHRİBARIN 3. ZAMANDA OLUŞTUĞU TESPİT EDİLMİŞTİR.
KEHRİBAR ZOR BULUNAN BİR " TAŞ" (BİTKİ KÖKENLİ) OLDUĞU İÇİN BULUNMASI ZORDUR. GÜNÜMÜZDE SENTETİK ÜRETİLME YOLUNA GİDİLMİŞTİR VE BUNLARI GERÇEK KEHRİBARDAN AYIRMAK OLDUKÇA ZORDUR.
BU KONUDA KULLANILAN YÖNTEM İĞNENİN ISITILARAK KEHRİBARA BATIRILMASIDIR.
ÇIKARDIĞI KOKUNUN REÇİNE VEYA ÇAM BENZERİ OLUP OLMADIĞINI KOKLAMAK ŞEKLİNDE AYIRDEDİLEBİLİR.
KEHRİBAR BİTKİSEL KÖKENLİ OLMASI SEBEBİ İLE TUTUŞTURULMASI ERİMESİNE VE ÖZELLİĞİNİ KAYBETMESİNE SEBEP OLMAKTADIR.
SAHTE KEHRİBAR AĞIR PLASTİK KOKUSU YAYMAKTADIR. REÇİNE VE YA ÇAM KOKUSUNA SAHİP DEĞİLDİRLER. SIKMA KEHRİBARLARDA İSE HAVA KABARCIKLARI BULUNMAMAKTA BİRBİRİNE BENZER PARALEL ŞERİTLER İÇERİP İÇERMEDİĞİNE BAKILMALIDIR.
KEHRİBARIN GERÇEK OLDUĞUNU ANLAMANIN KOLAY BİR YOLU DA KEHRİBARI YÜN BİR KUMAŞA SÜRTÜN, SÜRTÜNME İLE BİR SAÇI KENDİNE ÇEKEBİLİR GERÇEK KEHRİBAR BU ŞEKİLDE MIKNATIS GİBİ ÇEKİMİ OLAN GERÇEK KEHRİBARDIR.
PİYASADA GERÇEK KEHRİBAR OLAN ÜRÜNLER DAMLA KEHRİBAR OLARAK SATILMAKTADIR. TABİ HER DAMLA YAZAN KEHRİBAR GERÇEK OLMAYABİLİR. YAZININ İLK BAŞINDA DA YAZDIĞIMIZ GİBİ GÜVENİLİR FİRMALARDAN ALIŞVERİŞ YAPMANIZ SİZİN İÇİN AVANTAJLI OLACAKTIR.
SON OLARAK KEHRİBARIN MUHTEŞEM FAYDALARINI DA EKLEYEREK YAZIMIZA SON VERELİM..
KEHRİBAR
Asya, Afrika ve Avrupa’da kullanılan ilk taştır. Antik Roma’da ilaç olarak kullanıldı. Calistratus ünlü hekim kehribarın deliliği önlediğini kaydediyordu. Bal ile kullanıldığı takdirde boğaz, kulak ve göz hastalıklarını, su ile karıştırıldığında ise mide hastalıklarını tedavi ettiğini belirtiyordu. Romalı köylü kadınlar bezelerin şişmesi ve boğaz ağrısına karşı takı olarak kullanmışlardı. İranlı İbn-i Sina pek çok hastalık için kehribarı çare olarak gösterdi. Asya " sarı şurup” adını verdikleri iksiri sakinleştirici olarak kullandı. Ortaçağda kehribar boncuklar kullanıldı. Sarı yağ, sarı balsam, sarı özü simyacı tariflerinin kayıtları mevcuttur. Dünya savaşı zamanında Litvanya ve Rusya’da dadılar bebeklerde kullandı. İkinci Dünya Savaşında Almanya’da diş çıkaran bebeklerde kullanıldı. Bilim adamlarının da ilgisini çeken araştırmalara konu olmuş bir taştır.
·Deri hastalıklarını tedavi eder.
·Kolye olarak kullanıldığında astım ve alerjik solunum rahatsızlıklarını tedavi eder.
·Sakinleştirici ve yatıştırıcı enerjisi vardır.
·Düşünce berraklığı sağlar.
·Zor durumda tarafsız ve gerçekçi kalmayı sağlar.
·Elektromanyetik alanlara karşı etkilidir.
·Kesik, yara iyileştirir.
·Arkadaş edinmek için faydalıdır.
·Baş, boyun ve boğaz çevresi için ağrı kesicidir.
·Vücudun sağlıklı olmasını sağlar.
·Kehribar ile vücuda masaj yapılması faydalıdır.
·Yaraları sarmak veya sıvı olarak antibiyotik olarak kullanılmıştır.
·Alerji, astım, artrit, Alzheimer, kanser, sindirim sistemi bozuklukları, kalp krizi ve kalp yetmezliği, diyabet, MS için kullanılır.
Özenli bir yazı olmuş teşekkür ederiz.
YanıtlaSilBende dede yadigarı var tamamen şifa kaynağı anlatılanlar doğru ama doğal olanın nın etkisi var hastalıklara.
YanıtlaSil